Sayfalar

14 Kasım 2015 Cumartesi

Doğum Korkusunu Aşmak

Gebelik kadının hayatındaki yeni bir süreçtir. Bu süreçte fizyolojik değişimlerin yanı sıra psikolojik değişimler de mevcuttur. Önceden sevdiklerini artık sevmeme, alışkanlıkların değişmesi, ağlamalar, içe dönme, sorgulamalar, eski anıların canlanması vb. alanlar psikolojik değişimlerdir.

D5
Gebeliğin dönemlerinde farklı düşünceler ve duygular ortaya çıkmaktadır. İlk trimesterda (0-3 aylık dönem), gebe olmak ve olmamak konusundaki duygularda dalgalanmalar, ikiliemler görülebilir. İkinci trimesterda (3-6 aylık dönem) duygular, bebekle bağ kurma, hamileliğe uyum konularına yön değiştirir. Son trimesterda (6-9 aylık dönem), doğumun nasıl olacağına dair düşünceler ortaya çıkar ve duygular heyecan üzerine yoğunlaşır. Bu heyecan duygusu bazen kontrol edilemeyip yerini kaygıya bırakır.
Gebeler, özellikle doğum anı yaklaştıkça, bebeğin hareketlerini hissetmeye başladıkça doğuma dair sorgulamalar yapar ve endişe duyar. Bu endişenin ne kadar olduğu bireysel farklılıklar gösterebilir. Yaşanan endişelerin konuları değişkenlik gösterebilir. Bebeğin sağlıklı olması, annenin kendi sağlığı, aile büyükleriyle iletişim, personele güven, eşle uyumun devamlılığı, iyi anne-baba olabilme, doğum anında anne adayının hareketlerin serbestliği vb. bu konuların alt başlığıdır.
Korkunun nedenleri kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Ancak genel korku nedenleri olarak, annenin kronik bir rahatsızlığının varlığı, plansız oluşan gebelik, tüp bebek, aşırı kilo, pasif kişilik özelliği, eğitim düzeyi, ekonomik düzey, eş ilişkileri, aile büyüklerinin etkisi, (ilk gebelik değilse) önceki doğuma dair zihin kayıtları, geçirilen çocukluk yaşantıları vb. sıralanabilir.
Gebenin doğuma dair düşüncesi ve hissi hem kendisinin yaşam deneyimlerine hem de çevreden edindiği bilgilere dayanır. Gerek kültürel bakış açısı, gerek medya, gerekse toplumun doğum hakkındaki mitleri gebenin doğuma bakışını şekillendirir. Bu yönüyle doğuma dair duygunun öğrenilmesi bir çeşit “sosyal öğrenmedir.” Ayrıca beyin odaklandığı konuyu yaşantılarken daha büyük hale getirir. Bu yüzden,  öğrenilen duygu yaşantılanırken daha da büyük hale gelir.
Doğum anında beklenen tüm kasların gevşemesi ve kasların istediği şekle girebilmesidir. Gevşeyebilmek de öğrenilebilen bir deneyimdir. Bunun düzeyi kişiden kişiye değişebilir. Bazıları gevşeme sırasında derin uykuya geçerken, bazıları için de vücut bölgelerini gevşetebilmek bir adımdır. Ancak imajinasyon çalışmaları, müzik, koku, nefes, dokunma vb. uygulamalar bunun düzeyini şekillendirir. Gebenin, kendisine hangisinin iyi geldiğini kestirebilmesi için kişisel farkındalığını keşfetmesi gerekir.
D4Gebe eğitimleri hamileliğe ve doğuma dayalı sadece fizyolojik bilgileri barındırmadığı müddetçe, doğum isteklerinin belirlendiği, kişisel farkındalıkların yaşanacağı psikolojik metodları içerdiği sürece hem teorik bilgilerle gebeyi besler hem de psikolojik desteğe adım atmaya yardımcı olur. Ayrıca; insan kaygı anında, kaygılandığı konuyla ilgili olarak benzer kişilerle  konuşup rahatlamak ister. Eğitimlerde de gebelerin bir arada bulunması ve birbirleri arasında oluşan sosyal ortam, rahatlama sağlar.
Doğuma yönelik psikolojik hazırlık, gebelik ve doğum hakkında bilgilendirmeler, doğum esnasında yapılacak gevşeme ve nefes egzersizleri, ıkınma eğitimi, doğum sonrası beslenme, egzersizler, bebeğin bakımı konularının işlendiği gebe eğitimlerinin doğuma dair olumsuz düşünceleri minimalize ettiği ve stres düzeyini azalttığı konusunda kanıta dayalı çalışmalar mevuttur.
Bu süreçte  anne oluşunuza zaman ayırın,
Kendinizi, duygularınızı, bebeğinizi hissetmek için zamanı kullanın,
Kendinizi keşfetme yolunda yeniden öğrenci olmak için sürece dahil olun.

(24.10.2015 tarihinde İndigo Dergisi'nde yayınlanmıştır)

Mutlu Gebelik - Röportaj


(Akdeniz Gazetesi, 08.10.2015 tarihinde yayınlanan röportaj)

19 Mayıs 2015 Salı

DOĞUMDA ÖZGÜRLÜK



DOĞUMDA ÖZGÜRLÜK

Psk.Dan. Ceren GELMEDİ
Aile Danışmanı &
LCCE Doğuma Hazırlık Eğitmeni &  Hamile ve Doğum Psikoterapisti

Doğum bir çeşit insan hakları meselesidir ve özgürlük bir çeşit hak sahibi olmak, seçim yapma ayırdında olmaktır. İnsan haklarının “doğum”la başlaması ile doğum anında bebeğin özgürlüğünden, annenin, ailenin, eşin, sağlık çalışanlarının özgürlüğüne kadar pek çok kişinin sahip olduğu-olması gerektiği özgürlüğü mevcuttur.

         Özgürlük,  kişinin kendi isteği doğrultusunda kendini her yönüyle ifade edebilmesi iken doğumla ilgili yapılması istenilenleri, tercihleri, kararları doktora aktarmak günümüzde gebeyi-eşi zorlayıcı bir faktördür. Bunun temelleri incelendiğinde gebenin ya da eşin, doktoru bir otorite figürü olarak görerek otorite ile iletişim kuramaması olarak ortaya çıkmaktadır. Sağlıklı kurulamayan iletişim doğrultusunda bir şekilde ifade özgürlüğü geri planda kalabilmekte ya da sağlık çalışanları ailedeki korkunun öfkeye dönüşmesiyle huzurla çalışma ortamına ulaşamamaktadır.
Doğumda herkesin gözü kadında, kadının performansındadır. Ancak; onun seçimleri bir şekilde (Hastane koşulları, doktorun mesleki tercihleri, ailenin baskın kararları vb.) geri planda kalabilmektedir. Bunlara rağmen, doğumda kadın  hareket özgürlüğüne (yürüyebilme, çömelme, eğilme, yaslanma vb.), isteklerini dile getirme özgürlüğüne, kendisine ve bebeğine uygulanacak her türlü müdahaleyi (epizyotomi, lavman, kiwi vb.) kabul etme/etmeme ve bunun sorumluluğunu paylaşma, doğumun başlamasını bekleme, hamileliğiyle ilgili sorularını rahatça sorabilme, hamilelik sürecinde doğuma hazırlık için eğitim talep etme,  doğumda mahremiyeti-odanın ışık seviyesini-sesleri belirleme, kendini iyi hissettiren kendine ait sembolik bir eşyayı yanında bulundurma , doğum şeklini belirleme, çatı muayenesini kabul ya da reddetme, eşini doğumda görme, bebeğini ilk kucaklayan kişi olma, NST takibini kabul ya da reddetme, doğumda yeme-içme-duşa girme özgürlüğüne sahip olmalıdır. Bunları ve başka isteklerini dile getiremeyen ya da istekleri karşılanamayan kadın doğumdan “keşkeyle” ayrılabilmekte ve ileriki zamanlarda bitirilmemiş işler olarak kişinin hayatında yer edinebilmektedir .
Kadının yanı sıra doğum ekibinin de kendini daha rahat ifade edebilmesi için yeterli zamanı ve doğumda yaşadıkları pişmanlıkların-üzüntülerin-travmaların üstünden gelebilmek için psikolojik hizmet talep etme, ekip (hekim-terapist- ebe ve bunların backup’ları)  olarak çalışma, gebelerini doğuma hazırlık eğitimi almaya yönlendirme, doğumla ilgili karar verme sorumluluğunu aileyle paylaşma vb. konularındaki özgürlükleri kolaylaştırılmalıdır.
Bebekler, ilk doğdukları an itibariyle düşünüldüğünden daha çok şeyi zihinlerine kaydederler. Doktorunu, ebesini, sesleri, ışığı, duyguları … Ancak; tüm bunlar dil gelişimi oluşmadığı için hatırlanmaz,bilinçdışına atılır ve sonrasında beş yaşa kadar farklı dışavurumcu tekniklerle ortaya çıkarılabilir. Bebeğin doğumunu nasıl geçirdiği bu yüzden bu derece önemlidir ve doğum aslında bebeğin doğumudur, annenin “Doğurduğu”. Bebek, doğum anında herhangi bir komplikasyon yoksa geleceği zamanı kendi belirleyecektir. Gebelik için verilen tarih ortalama bir tarihtir, sperm ile yumurtanın ne zaman birleştiği gün olarak tespit edilmeyip, kadının son regl dönemine göre belirlenen bir hafta içerisinde olduğu düşünülerek doğum ne zaman olacağına dair fikir yürütülmektedir. Bu yüzden, doğum için beklenen doğum tarihi değil, beklenen doğum ayı vardır ve doktor kontrolünde bebekler gelecekleri zamanı belirleme özgürlüğüne sahiptir. Ancak; bazı durumlarda doktorların back-up’ larının olmaması, hastane koşulları, doğum için beklenenen zamanın tatil gününe gelmesi, ailenin özel (yılbaşı bebeği, evlilik yıldönümü bebeği vb.) tarihlerde bebeğine temas etmek istemesi gibi nedenler bebeğin ne zaman geleceğini seçme, belirleme, tercih etme özgürlüğünün önüne geçmektedir.
Eşin ve ailenin doğuma dair önceliği sağlıklı anne, sağlıklı bebektir. Doğumun gidişatını öğrenmek de temel haklarıdır. Doğuma eşle birlikte girme arzu en tabi haktır. Ancak; eşlerin gebe eğitimlerine (sakin olmayı öğrenme, nasıl destek olacağını bilme vb.) katılmayı tercih etmemeleri ile sağlık ekibi tarafından doğuma müdahale edici risk faktörü olarak görülmesi ya da doğum odasında enfeksiyon riski gibi nedenlerle doğuma giremediklerine şahit olunabilir. Ancak; baba adayının eşle birlikte doğuma girme isteği kabul edilmeyince ailenin doktor/hastane değiştirdikleri, bu isteğin gerçekleştirildiği koşulları bulana kadar araştırdıkları durumlar da mevcuttur. Bu sebeple, baba adayının eşle birlikte doğuma girme (anne adayı da istediği müddetçe) arzusu bir seçim ve gerçekleştirilebilme özellikleri bulunması nedeniyle de bir çeşit çiftin doğuma dair özgürlüğüdür.

2014 yılının en iyi belgeseli seçilen “MicroBirth”e göre; doğum anı' nın nasıl olduğu genlerde var olan malzemelerin ortaya çıkış şeklini belirliyor. Astım, obezite, ruhsal patoloji vb. pek çok hastalığın nedeni doğum anına gidiyor, bu yüzden gelecek nesiller için doğum an' ları güzelleşmeli, iyileştirilmeli, doğana-doğurana-doğum ekibine saygı duyulmalı  ve keşkesiz doğumlar için bir olunmalı …
(Bu yazı, Psikomavi Dergisi Mayıs 2015 sayısında yayınlanmıştır)

4 Nisan 2015 Cumartesi

DOĞUM TERAPİSTİ OLMAK

Hamilelik ve doğum anı hem sağlık çalışanları hem de gebe ve ailesi için farklı nedenlerle psikolojik değişimlere neden oluyor. Öyle ki; ortada doğuma dair belirsizliklerin olması, hormonlarla bilinçdışı malzemelerin tek tek ortaya çıkması ya da mesleki travmalar psikolojik desteğe ihtiyacı artırıyor.

Doğum terapisti psikoloji eğitiminin yanı sıra doğum ve hamilelik fizyolojisine ait temel konularda hem teorik hem de uygulamalı olarak eğitim almış ve Psikodrama, Psikanaliz, Gestalt psikolojisi ekollerinden yine birinden eğitim almıştır.
hamile hamilelik gebelik doğum terapisi

Bir doğum terapistine gerek var mı?

Doğum şekli ne olursa olsun, hamilelikte ve doğumda beynin limbik sistemi aktiftir. Bu da demektir ki duygular, hisler, duyular her şekilde ortadadır ya da ortaya çıkmak üzeredir. Çünkü; beynin bu kısmı insanın düşünerek kontrol edemediği, kendi kontrolleriyle denetleyemediği malzemeleri içerir ve bu nedenlerle en ilkel beyin merkezidir. Duyguların, hamilelik öncesi bitirilmemiş işlerin (eş uyumu, ailevi durumlar, kişisel hayat vb. konulardaki problemler) daha uyumlu hale getirilebilmesi için doğum terapistine ihtiyaç duyulur. Ayrıca; hekim ve ebelerin doğumda yaşadıkları üzüntüleri travmaları haline gelebilmekte ve meslek doyumları düşebilmekte. Doğum terapisti bu konularla da ilgilenir.
doğum terapisi genç annelik hamile gebeÖnceki zamanlarda bu alanın daha pasivize halde olması ve doğuma dair “Annem beni tarlada doğurmuş” gibi söylemlerin bulunması çok doğaldır. Ancak; kadının iş hayatında daha aktif olması ( Bu da korteks-beynin düşünme merkezinin daha baskın olmasını sağlar. Ancak; doğum limbik sisteme-duyguya aittir), hem eşin hem de gebenin doğumla ilgili daha çok araştırma yaparak daha sağlam adımlarla yol almak istemesi, çevrenin doğuma dair mitlerinin eş ve gebede düşünsel kararsızlıklar yaşatması ve bu ve benzeri durumlar kaygıya yol açmaktadır.
Doğum terapisti hekim, ebe ve doula (doğum destekçisi olan eş, kardeş, anne, profesyonel yetkili vb.) ile birlikte çalışır. Çünkü; doğum bir ekip işidir. Herhangi birinin aile, gebe ya da sağlık çalışanının modunun düşmesi doğumun gidişatını belirler.

Bu anlamda doğum terapisti temel olarak dört alanda görev üstlenir:

Hamilelik öncesinde: Anneliğe hazırlar. Anne olmak ve ebeveynlikle ilgili kaygıların temizlenmesine yardımcı olur. Babayla baba olmak üzerine çalışmalar yapar. Çünkü; istendiği ve hazır olunduğu zaman bebek sahibi olmak ile tersi durumda faklılıklar mevcuttur. Bunun etkisi hem bebek hem de anne-babada görülebilir.
Hamilelik döneminde : Anne adaylarını duygusal olarak destekler. Travma, kaygı ve korkularıyla çalışır. Anne- bebek bağlanmasına katkı sağlar. Babanın yaşadığı zorluklar üzerine çalışır.
Doğum anında: Doğum sürecini olumsuz etkileyebilecek (Doğumun durması, ilerlememesi, açıklık olmaması, heyecan, korku vb.) her türlü psikolojik sorunla ilgilenir. Doğum ekibine de destek olur (moral bozukluğu, kararsızlık, yorgunluk, pişmanlık, üzüntü vb.).
Doğum sonrasında: Anne baba rollerine geçişteki uyumu destekler. Ebeveynlikle ilgili sorunların ortadan kaldırılması için çalışır. Doğum ekibinin keşkeleri ve varsa travmaları üzerine tedavi edici çalışmalar yapar.
doğum terapisti terapi baba anne erkek kadın
Genel olarak çalışma konuları gebe kalmadan anne babalığa hazırlık, gebelikteki psikolojik dalgalanmalar, gebenin kendi hikayesi üzerine çalışmalar, gebenin eşi ile ilişkisi, gebenin ve eşinin ailesi ile ilişkiler; doğum ve doğum sonrası kaygılar, gebenin ve babanın doğumdaki ihtiyaçları/istekleri, baba adayının da varsa endişelerini giderme; gebenin annesi ile ve / veya ailedeki en yakın kadınlarla ( abla, kardeş, görümce) tanışma, bu kişilerin gebe ile ilişkileri ve doğumla ilgili onu etkileme derecelerine bakma, doğum anı ve mahremiyetle ilgili bilgilendirme; gebenin ve baba adayının ihtiyacına göre ailelerin ne zaman hastaneye çağrılacağı, nasıl çağrılacağını açıklama; doğumda gebenin, doktorun, ebenin işine yarayacak tüm bilgileri analiz etme ve doğum sürecini kolaylaştıracak bilgileri (istek ve ihtiyaçlar) sağlık ekibiyle koordineli olarak paylaşma, gebe-doktor-ebe üçlüsünün ilişkisini dengelemektir.
Bir doğum terapisti gebenin, ailenin ve sağlık çalışanlarının doğumdan olabildiğince minumum derecede keşkeyle çıkmasına hizmet eder.
(Bu yazı, 26 Mart 2015 tarihinde İndigo Derigisi' nde yayınlanmıştır)

1 Mart 2015 Pazar

Doğumda Ten Tene Temas


Anne bebek bağlanmasının en temel başlangıcı olan doğum anı, hem anne hem de bebek için önemlidir. Her ikisinin duygusal akışını somut olarak (dokunsal) sağlayan ve dengeleyen ise ten tene temastır.

anne bebek doğum sonrası ten tene temas

Doğum anı, insan hayatının en mucizevi olayıdır. Hamilelik süresince anne, baba ve aile büyükleri bu sürece dahil olur. Hatta bebeğin varlığıyla ailedeki tüm dengeler değişir. Örneğin, kadın eş olmanın, bir başkasının çocuğu olmasının yanı sıra anne olur, yeni bir role daha girer. Belki de ailenin ilk bebeği olarak hiç var olmayan etiketler, anneanne, dede, babaanne, ortaya çıkar. Bu değişimler içinde herkesin önceliği; sağlıklı anne, sağlıklı bebektir ve doğum için pek çok hazırlık yapılır. Ancak gözden kaçırılan çok kıymetli bir an vardır; doğum anı. Çünkü hazırlıkların pek çoğu bebek dünyaya geldikten sonraki birkaç saatin dahil olduğu süreç ile sonraki süreçlere yöneliktir. Örneğin, bebek kıyafetleri, hastane odası, doğum fotoğrafçısı vb…

Yeni doğan anksiyetesi

Tüm hazırlıklar somut (maddi) ifadelere katkı sağlarken, bebeğin veya annenin duyguları istem dışı olarak gözden kaybolabiliyor. Ancak an içerisinde ortamda bir duygu sirkülasyonu mevcuttur. Örneğin; bebek, rahimden çıktığı ilk anda yeni doğan anksiyetesi (kaygısı) yaşamaya başlıyor ve an itibariyle bebeğini göremeyen annenin “Bebeğim nasıl?” temelinden gelen heyecanı ve korkusu artıyor. Yeni doğan anksiyetesi, kordon kesilmese dahi (anne ve bebek arasındaki bağ henüz koparılmamış) başlıyor ve kordonun kesilmesiyle tepe noktasına ulaşıyor. Öyle ki anne – bebek bağlanmasının en temel başlangıcı olan doğum anı, hem anne hem de bebek için önemlidir. Her ikisinin duygusal akışını somut olarak (dokunsal) sağlayan ve dengeleyen ise ten tene temastır. Düşünüldüğü zaman; bir bebeği özellikle ilk aylarda huzursuzlandığında oyuncakla susturmak çok güçtür. Ancak anne, bebeği kucağına aldığında bu huzursuzluk daha büyük oranda azalır.

Ten tene temas ve önemi

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 2003 yılından itibaren anne ve bebekte tıbbi herhangi bir komplikasyon olmaması dahilinde doğumdan hemen sonra her ikisini kapsayan ten tene temas uygulamasını önermektedir. Ten tene temas ise annenin çıplak tenine bebeğin çıplak teninin değmesi olarak ifade ediliyor.
Hastanelerdeki çeşitli rutinler nedeniyle (oda sıcaklığının düşük olması, gün içerisindeki gebe sayısının fazlalığı, mesleki alışkanlıklar vb.) ten tene temas uygulaması hızlandırılabiliyor. Ancak; bahsedilen bu uygulamada ufak bir yanak yanağa dokunuş amaca hizmet etmemekte. Bu uygulamanın işlerliğini ortaya çıkarabilmek için zaman sınırı olmadan (komplikasyon olmaması halinde) bu anı, hem annenin hem de bebeğin hissederek yaşaması ve mümkün oldukça bebeğin ilk kontrollerinin anne kucağında yapılması sağlanmalı.
Çünkü; ten tene temas:
  • Annenin doğum sonrası depresyon riskini düşürmek.
  • Anne-bebek bağlanmasını hızlandırmak.
  • Anne sütünün daha kısa sürede gelmesini sağlamak.
  • Bebeğin kalp ve solunum hızının, vücut sıcaklığının stabil olmasına yardımcı olmak.
  • Annelik rolüne uyumu kolaylaştırmak.
  • Bebeğin kendini güvende hissetmesini sağlamak.
  • Bebeğin daha sakin olmasını, daha az ağlamasını, daha çabuk uykuya geçmesini,
    vücut ısısını korumasını sağlamak gibi hem fizyolojik hem de psikolojik pek çok alanda katkıya sahip.
Bebek hazırlıklarını yaparken doğum anındaki tercihler unutulmamalı. Anne bebek sağlığında hem fizyolojik hem de psikolojik iyi oluş söz konusudur ve bu andaki ten tene temas ihtiyacı hem anne hem de bebek yararına ihmal edilmemelidir.

(Bu yazı, 28 Şubat 2015 tarihinde İndigo Dergisi'nde yayınlanmıştır. http://indigodergisi.com/2015/02/dogumda-ten-tene-temas/ )

27 Ocak 2015 Salı

Sporcunun Gereksinimi – Yaratıcı Düşünme

Spor hem teknik bilgileri bilmeyi hem de yeri geldiğinde bu bilgileri kullanmayı gerektirir. Bu bilgileri doğru zamanda kullanabilmek ise üst aşamada düşünebilmeye ihtiyaç duyar.

sporcunun

Çünkü bu düşünmede strateji üretimi vardır. Bir sporcu branşıyla ilgili teknik bilgilere fazlaca hakim olsa da maç içerisinde bunları hızlıca ve stratejik olarak kullanmalıdır. Bu döngüde de sporcunun yaratıcı zekası devreye girer. Probleme ne kadar çabuk yanıt buluyor, birden fazla çözüm üretebiliyor mu, teknik bilgilerini oyun içinde ezbere mi uyguluyor yoksa amaca hizmet edecek biçimde düşünüyor mu vb. sorular sporcunun yaratıcılık becerisiyle ilişkilidir.

Sporcunun Yaratıcılık Gereksinimi

Yaratıcılık, ülkemizde okul sisteminin bağımsız düşünme yetisini arka plana alması, çocukluk çağındaki orijinal fikirlerin yetişkinler tarafından alay konusu olması, bazı anne babalar tarafından empoze edilen “herkes gibi olmalısın” düşüncesi, sosyal çalışmaların akademik başarıdan sonraya bırakılması vb. pek çok nedenlerle körelir.
Ancak; yaratıcılık, sezgilerle bağlantılıdır ve sezgiler sporcuya maç içerisinde motivasyonu dengede tutmak için nasıl davranması, varsa takım arkadaşlarına duygusal olarak nasıl destek olabileceği, karşı takımın ya da sporcunun hangi stratejiyi kullanabileceği gibi pek çok konuda varsayım oluşturması için yardımcıdır.
çocuk hayal gücüSporcunun bir hedefi vardır ve mutlaka olmalıdır. Çünkü hedef var olan potansiyeldeki sınırları belirler. Yapabileceğin aşağısında kalmayı ya da bunun daha fazlasını ortaya çıkarmayı sağlar. Ancak; hedef, hislerle ve duygularla oluşturulur. İçinde hayali bir senaryo vardır. Hedefin oluşturulması ve ona sahip çıkılması için sezgilerin kullanımı gerekir.
Araştırmalar gösteriyor ki; yaratıcı düşünme becerisi artıkça problem çözme becerisi de artmakta. Sporun içinde de hep bir problem vardır: İstenilen performans ortaya çıkmadığında duygusal dağılma, rakip kritik zamanlarda öne geçtiğinde telaşa kapılma, antrenör ya da takım arkadaşlarıyla uyumu yakalayamama, sakatlık, beklenmeyen oyuncu değişikliği, herhangi bir malzemenin eksikliği, rakiple oluşan gerginlik…
Heyecanla dolu fakat problem karşısında sakinliğini koruyarak çözüm odaklı düşünebilen sporcular yetiştirmek için antrenmanlarda yaratıcılık eğitimine de önem vermek gereklidir. Yaratıcılığı artırabilecek durumları belirlemek için insan beyninin fizyolojik yapısı hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. İnsan beyninin sağ ve sol olmak üzere iki bölümü vardır. Beynin sol yarısı eğitim programlarının kapsamına giren, mantık işlemlerinin yapıldığı bölümdür. Sağ yarısı ise sezgilerin gizli olduğu, bilinçaltının yer aldığı bölümdür.
çocuk hayal gücüİnsanlar beyinlerinin sağ yarısında kişisel yaratıcılıklarını artırabilecek çok güçlü ve gizli bir zihinsel kaynağa sahiptir. Antrenmanlarının teknik kısmı beynin sol küresine, motivasyon çalışmaları ise sağ yarım küresine hitap eder. İnsan, önemli fikirlerini rahat ve sakin ortamlarda üretir. Bu sebeple, motivasyonu artıracak çalışmalar es geçilmemeli ve bunu sağlamak için antrenman öncesinde gevşeme-nefes egzersizleri, otojenik çalışmalar, imajinasyon gibi teknikleri kullanmak önemlidir.
Başta takım sporlarında, sporcunun hangi pozisyonda olacağı bireysel özelliklere göre belirlenmekte. Ancak günümüzdeki antrenman sisteminde sporun sadece tekniklerine odaklanarak, farkında olmadan yaratıcılık ihtiyacı bastırılmaktadır. Antrenmanlarda bu ihtiyaç yeterli düzeyde doyurulmalıdır ki; tek tip sporcular olmasın.
Yaratıcılık, var oluşumuzdan gelen bir isyandır ve her sporcu nazik bir savaşçıdır…

(Bu yazı 25 Ocak 2015 tarihinde İndigo Degisi' nde yayınlanmıştır. http://indigodergisi.com/2015/01/sporcunun-gereksinimi-yaratici-dusunme)

21 Ocak 2015 Çarşamba

Sporda Duygusal Hazırlık ve Önemi

Her insanın duyguları vardır ve kimi ne hissettiklerinin farkındayken kimi ise bunları bastırır ya da düşünmemeye çalışır. Ancak; sporun içinde fiziksel hazırlık kadar duygusal hazırlık da bulunur.

duygusal
Bir sporcu kas gücü gerektiren antrenmanın yanı sıra kendi duygularını tanıyor, hangi durumda morali bozuluyor ya da kendini rahat hissediyor, kiminle uyumlu çalışıyor, neye ne zaman kızıyor, öfkesini kontrol edebiliyor mu, sevinmeyi hissedebiliyor mu? Gibi bu ve benzeri sorulara da cevap aramalıdır. Çünkü; zihin ve beden uyum içinde çalışırsa hedefe ulaşmak kolaylaşır. Duygularını tanıyan bir sporcu gösterebileceği performansın en üst noktasına ancak bu şekilde erişebilir.

Duygusal Hazırlık

Bir sporcunun her günkü başarısı eş düzeyde olmayabilir. Bunun için de farklı nedenler vardır ve özellikle ergenlik döneminde ayırt edilmesi gereken konu sporcunun bu düşük performansı kendine mi yoksa çevreye mi bağlıyor olduğudur. Kendiyle ilgili nedenleri olan bir sporcu düşük özgüven taşıyor olabileceği gibi, beğenilme gayesi taşıyor ya da fiziksel gelişimine dair gerekçelere sahip olabilir. Eğer neden çevre ise hava koşulları, özellikle takım sporunda arkadaşlarıyla olumsuz etkileşimler, kıyafetler, antrenör, seyirci vb. gerekçelerdir. Aynı zamanda oyun içerisinde bir sporcunun uç duygulardan, öfke ve sevinç gibi, kaçınması önemlidir. Çünkü; kişinin uçlarda yaşadığı her duygu mantığın devre dışı kalmasına nedendir. Bir antrenörün sporcusunu hem kişilik özellikleri hem de özel yaşantısıyla iyi tanıması bu nedenlerle önemlidir. Bu hususta antrenörlere, takım kaptanlarına ve varsa sporcu psikologlarına önemli görevler yüklenmektedir.
Başarı bir denge işidir ve insan duygusal bir varlıktır. Dolayısıyla sporda başarı elde etmek için hem fiziksel hem de duygusal hazırlık önemlidir. Çünkü; kaslar ne kadar sağlam ve dayanıklı olursa olsun bir sporcunun zihni kendi ya da çevreye ait problemlerle doluysa performans istenildiği gibi ortaya çıkmaz. Spor, bir zihin işidir ve strateji üretmeyi gerektirir.
Sporcu, her birey gibi söylenenden öte gördüğüyle şekil alır. Örneğin; antrenman içinde pasın nasıl verilmesi anlatılmaktan öte geçip drill’ lerle yaşatılmakta , gösterilmekte. Duygular da para gibi olup sahip olunmadan başkasıyla paylaşılamaz. Bu yüzden, yukarıdaki hususların antrenörler tarafından fark edilebilmesi için öncelikle antrenörlerin de gerek meslek yaşantılarına gerekse özel hayatlarına dair kişisel farkındalıklarına ulaşması önemlidir.
Antrenmanlar hedeflenen konuya, tekniğe ne kadar uygun olursa olsun sporcuda yeterli istek, kişisel güven olmadığı sürece amaca ulaşmak güçtür ve antrenörlerin hazırlıkları hayal kırıklığıyla sonlanır. Bu sebeple, antrenman öncesinde ve içerisinde sporcunun duygularını göz önünde bulundurmak ve sporcunun kendi duygularının bilicinde olarak kendine ait uygun stratejiler geliştirmesinin kolaylaşması başarıya giden yolda motivasyonu sağlayacaktır.
Unutmayın ki; spor hem beden hem de zihin işidir…

(Bu yazı İndigo Dergisi' nde 21 Ocak 2015 tarihinde yayınlanmıştır. http://indigodergisi.com/2015/01/sporda-duygusal-hazirlik-ve-onemi/)